Yükleniyor...

Tip 2 Güncel Tedavisi ve Geleceği

Tip 2 Diyabet ve obezite dünyanın sağlık açısından en önde gelen sorunları olmaya devam etmektedirler. Obezite olarak adlandırılan tıbbi tedavi gerektiren şişmanlık, Tip 2 Diyabetin en önemli nedenidir. 

Geçmiş son 20-30 yıldan bu yana Diyabet ve Obezite için oluşturulan tedavi yaklaşımları gittikçe çeşitlenmiş ve değişmiştir. Bu değişimin altında yatan ana neden ise hem diyabetin hem de obezitenin, tıp açısından artık net olarak tanılarının konulması aşamasından da önce insanların yaşamlarına ve sağlıklarına yönelik tehditlerinin olduğunun ve bunların erken tanılarının tedavi olanaklarını arttırdığının anlaşılmasıdır. Yani kan şekerinizin yükselmesi ve 126 mg/dl üzerinde olduğunun gösterilmesi ile Diyabet tanısı konulması artık yeterli değildir. Çünkü kan şekeriniz o kadar yükselmeden de diyabete ait riskler ve zararlar sizde görülmeye başlayabiliyor. 
 


Bu nedenden dolayı artık normal gibi görünen, şeker hastası olarak değerlendirilmeyen kişilerde bile şeker hastalığına yatkınlığın olabildiği ve bunların tedavisinin gerekli olduğu anlaşıldı. Artık sadece şeker hastalığı bulguları gösteren ve şeker hastalığı tanı konulmuş kişiler ile ilgilenmiyoruz. Henüz tıbben şeker hastalığı aşamasına gelmemiş insanlar da bizim ilgimize ve tedavilerimize ihtiyaç duymaktadırlar. 

şeker dengeleyici hormon direnci gelişmiş, kan şekerini ancak yüksek şeker dengeleyici hormon düzeyleri ile normal halde tutabilen bir kişiye diyabet uzmanları diyabet hastası tanısı koymuyorlar. Bu kişilere pre-diyabet yani diyabet öncesi diyorlar. Oysa bu kişilerin ezici bir çoğunluğu hızla diyabet aşamasına geçiyorlar. 

şeker dengeleyici hormon direncinin yani var olan şeker dengeleyici hormon hormonlarının işe yaramamasının en önemli nedeni şişmanlıktır. Yani obezitedir. Şişman kişilerin büyük çoğunluğunda kan şekeri normal olsa bile şeker dengeleyici hormon düzeyleri artmıştır. Kasları şekeri zorlanarak kullanmaktadır. Bu kişiler egzersiz de yapamadıkları için kaslar şekeri şeker dengeleyici hormone ihtiyaç duymadan kolayca tüketemezler. 

Genel yaklaşım bu insanlara diyetler uygulamak, egzersiz programlarına sokmak, şeker dengeleyici hormon direncini kırmaya yardımcı olacak metformin içeren (örneğin Glukofaj vb.) ilaçlar başlamak yönündedir. Peki kaç hasta bu tedavi ile hem kalıcı olarak kilolarından kurtulur hem de şeker dengeleyici hormon direncini yener? Ne yazık ki pek azı.. Pek azımız yani..

Bu durumda genel de ikiye ayrılan bir sapakla karşılaşırız. Ya diyeteimiz ve egzersizlerimiz ağırlaştırılır ve biz bunlara uymaya zorlanırız yada boşveririrz. İlk seçenek diyetlerin daha az kalori içerecek şekilde değiştirilmesidir. Porsiyonlarınız çok azalır ve sizin bunlara uyum sağlamak için katlandığınız stres artar. Birçoğumuz bu diyetler uyamayız. Diyetisyene yada doktorumuza gitmekten çekiniriz. Çünkü suçluyuzdur. Öyle değil mi? Herkesde işe yarayan bu diyetler, bize ağır gelmiştir. Açıkçası arada kaçırmışızdır. Suç bizdedir… Öyle mi gerçekten? 

Hayır:
• Verilen diyetlere uymakta zorlanmak sizin suçunuz değildir.
• Çünkü siz açlık hissinizi normal insanlar gibi kontrol altına alamazsınız.
• Çünkü sizin şeker dengeleyici hormon düzeyleriniz yüksektir.
• Çünkü şeker dengeleyici hormon, açlığı tetikleyen ve açlık hissinin kaybolmasını engelleyen bir hormondur.
• Kan şekeriniz normal görülse de kaslarınız şekeri yeterince iyi kullanamaz. Kaslarını şekere aç haldedir. Açlığınızı bastırmakta ki en önemli engel kaslarınızın şekere olan açlığıdır.
• Siz iradesiz değilsiniz, hormonlarınız sizin tokluk hissine kavuşmanızı engellemektedir.
• Sizin suçunuz yoktur, hormonlarınız suçludur. Önce hormonların düzelmesi gerekmektedir ki, siz de her insan gibi normal olarak açlığınızı dindirebilin. 

Hormonal durumunuzu göz önüne almayan ve size kaldırabileceğinizden daha fazla yük yükleyen tedaviler başarılı olamazlar. Belli oranda kilo kaybı sağlayanlarda uzun soluklu olmamaktadırlar. Diyet ve egzersizle verilen kiloların korunması oranı çok düşüktür. Hastaların tamamına yakını kaybettikleri kiloların tamamını 1 yıl içinde geri almaktadırlar. Birçok hasta kaybettiğinden daha fazlasını almaktadır. 

Bu süreç yani başarısız diyetler yada verilip alınan kilolar sizi yo-yo gibi bir aşağı bir yukarıya sürükleyerek metabolizmanızı daha çok yorar. Aşırı kilo verip kısa sürede bu kiloları geri alınmasına neden olan kontrolsüz diyetler diyabetin ortaya çıkışını hızlandırmaktadırlar. 

Obeziteniz varsa, diyetler ile yeterli kilo veremiyorsanız, yada verdiğiniz kilolar aynen geri geliyor ise bu yolda devam etmeyin.. 

Obezite ve metabolik cerrahi yöntemler şişmanlığın en etkili, güvenli ve kalıcı tedavisini gerçekleştirmektedir. 

Obezitenin erken tedavisi ve güçlü, kalıcı kontrolü, şeker dengeleyici hormon direncini tamamen yok eder. Kasların şeker dengeleyici hormone aşırı ihtiyaç duymadan şekeri (glukoz) rahatça kullanmasını sağlar. Obezitenin kalıcı tedavisi diyabeti kesin olarak önler. 

Obezite cerrahisi güncel tedavide hem tek başına obezitenin, hem de obeziteyle beraber ortaya çıkan Tip 2 Diyabetin en etkin, engüçlü ve en köklü tedavisidir. 

Vücut kütle indeksi 35 kg/m2 ve üzerinde olan diyabetli hastalarda, obezite ve metabolik cerrahi ameliyatları hastaların daha kilo vermeden kan şekerlerini ve yandaş sorunlarını düzeltmektedir. 

Bu bulgular BMI > 35 kg/m2 üzerinde olan şeker hastalarında metabolik cerrahiyi tedavi ler arasında en etkili tedavi olarak yerleştirmiştir. 
 

DİYABETİN GELECEĞİ VE METABOLİK CERRAHİ
Obezite zemininde ortaya çıkan diyabetin, obezite cerrahisi uygulandıktan saatler sonra düzelmeye başlaması şeker hastalarının önünde yep yeni ufuklar açtı. Çünkü bu ameliyatlardan sonra hastalar daha hiç kilo vermemiş iken 

• kan şekerleri normale geliyor,
• şeker dengeleyici hormon kullanmalarına gerek kalmıyor,
• tansiyonları düzeliyor ve,
• kan yağları düzene girmeye başlıyordu. 

Bu etkilerin hiçbirisi de kilo kaybıyla ilişkili değildi. Tamamen ameliyatların vücutta yarattığı hormonal düzenleme ve kuvvetli etki ile ilişkiliydi. 

Morbid obezite (ölümcül hastalıklara yol açan şişmanlık) tedavisi için uygulanan bu obezite cerrahisi yöntemleri asıl olarak belli miktarlarda ince barsağın kullanım dışı bırakılması ile etkisini göstermekteydi. Bu ameliyatlar sonucunda gıdalar daha kısa kalan ince barsaklardan emilir ve dolayısıyla yenilen gıdaların daha az kısmı vücut tarafından alınıp kullanılabilir hale gelmekteydi. Yani emilim kısıtlaması oluşmaktaydı. Bu kısıtlama aynı zamanda yenilen yemeklerin barsaklardaki seyrini de değiştirmekteydi. Barsakların ilk kısımlarına gıda hiç uğramıyor ama son kısımlarına çok daha erken ulaşıyordu. Bu farklı seyir, hormonlarında daha etkili bir şekilde uyarılmalarını sağlamaktaydı. 

Bütün bunların gösterilmesiyle tüm dünyada yaygın olarak daha az kilolu yada normal kilosunda olan diyabet hastalarında bu etkilerin araştırmasına başlandı. Bu etkilerden dolayı artık obezite cerrahisi (yani şişmanlık cerrahisi) tanımı da sonuçları açıklamakta yetersiz kalmaktaydı. Bu nedenlerle, yani;

• hem obezite ameliyatlarının kilo kaybı sağlamadan diyabeti düzeltmesi, • hem de şişman olmayan şeker hastalarında da diyabetin ameliyatla düzeltilebildiğinin gösterilmesi ile,

bu ameliyatlar METABOLİK CERRAHİ olarak adlandırılmaya başlandı. 

Metabolik cerrahi yöntemler bugün birçok ğlkede zayıf yada hafif kilolu şeker hastalarında da başarı ile uygulanmaktadır. Bu hastalarda uygulanan ameliyatlar, şişman hastalarda ki gibi zayıflama yapmamaktadır. Bu hastalarda ki emilim kısıtlaması daha azdır. Bu hastaların asıl olarak diyabet ve diyabete bağlı sorunlarında düzelmeler olmaktadır. 

Tip 2 Diyabetin geleceğinde, diyabete yönelik yapılan ameliyatlar (metabolik cerrahi) çok daha fazla ve güçlü olarak yer alacaktır. Artık hiç emilim kısıtlaması yapmayan, kilo kaybına neden olmayan, hormonları en güçlü şekilde uyaran ve diyabeti en uzun süre kontrol altında tutan yöntemler geliştirilmektedir. 

Brezilyalı cerrah de Paula tarafından ilk kez 2003 Kasım ayında uygulanan İleal İnterpozisyon ameliyatı, bugün artık on yılına yaklaşmaktadır. Sonuçların etkinliği ve diyabetin kontrolündeki başarı ameliyatın gittikçe daha fazla sayıda ekip ve ülke tarafından uygulanmaya başlanmasına neden olmuştur. İleal İnterpozisyon ameliyatının en önemli gücü ve üstünlüğü diğer bütün ameliyatların aksine hiç emilim bozukluğu yapmamasıdır. İnce barsakta bir yer değiştirme işlemi ile gıdaların erken dönemde ince barsağın son kısmına ulaşmaları ve burada hormonları uyardıktan sonra, başlangıç kısmındaki ince barsaklara da geçerek emilmeleri sağlanmaktadır. İnce barsağın son kısmı ile ilk kısmının sadece yer değişimi işlemi ile tüm ince barsak uzunluğu korunur ve hiç emilim kısıtlaması olmaz. İnce barsağın son kısmının başa alınması hem hormonları uyarır hem de açlık hissini mevcut bütün yüntemlerden daha etkili olarak bastırır. 

İleal İnterpozisyon ameliyatı hem Tip 2 Diyabetin hem de Obezitenin cerrahi tedvisinde çığır açmıştır. Artık sadece obezite için bile hastalara ağır emilim bozukluğu riskini yüklemek gerekliliği tartışmaya açık hale gelmiştir. 

Gelecek dönemde malabsorptif denilen yani emilim bozukluğuna yol açan ameliyatlar, ne kadar etkin olur ise olsunlar, ileal interpozisyon ile kıyaslandıklarında, hayat kalitesi açısından çok daha geri kalmaya başlayacaklardır. İleal İnterpozisyon hem diyabetin hem de obezitenin geleceği olmaya aday en etkili ve en güçlü ameliyattır.