Yükleniyor...

Tip 2 Diyabet ve Beslenme

Tarihte şeker hastalığına ait bulgular 3500 yıl önceye kadar uzanmaktadır. Şeker hastalığına ait beslenme önerileride ilk kez milattan önce 1550 yılına aittir. Bu önerilerde fazla idrar çıkışını engellemek ve suyun vücutta kalmasını sağlamak için yoğun miktarda sebze ve meyve, tahıllı yiyecekler ve kaybedilen suyu yerine koymak için tahıl birası alınması gerektiği söylenmiştir.

Milattan sonra ilk yüzyılda yaşayan Aretaeus ilk kez “diyabet” kelimesini “etlerin, kolların ve bacakların eriyerek idrarla atılması” anlamında kullanmıştır. Aretaeus ile birlikte ortaya çıkan diyabetin mideden kaynaklandığı ve tedavisi için süt, şarap, bira ve meyveler yenmesi gerektiği düşüncesi yüzyıl kadar sonra yerini diyabetin böbreklerden kaynaklandığına ait düşüncelere bırakacaktır.

Milattan sonra ikinci yüzyıldan altıncı yüzyıla kadar diyabetin aşırı yemekten kaynaklanan ve idrarı tatlılaştıran bir hastalık olduğu fikri hakim olmuştur. Bu dönem diyabetik hastaların yoğun sıvı kısıtlamaları ve katı diyetlere uymak zorunda bırakıldığı uzun bir dönemdir.

1600 yıllarına kadar belirgin bir bilgimiz olmasa da, bu yıllarda diyabetin aşırı yemek ile olan alakasına ait düşüncenin gözlemlerle güçlendiğine tanık oluyoruz. Bu dönemde doktorların yeme kısıtlaması ile yaşayan hastaların daha uzun yaşadığını gözlemlemesi ile tedaviye narkotik ilaçlar da iştah azaltıcı olarak eklenmeye başlanmışdır.

1900 yılınına gelindiğinde bile aşırı açlık diyetleri halen revaçtadır. Bu dönemde özellikle aşırı karbonhidrat kısıtlaması ve bol yağlı yiyecekler hastalara verilmekteydi.

Hastaların açlık diyetlerinden kurtulmaları ancak şeker dengeleyici hormon tedavisinin başlaması ile mümkün olmuştur. 2000 yıllarına kadar özellikle Amerika başta olmak üzere gelişmiş ülkelerde bu konu üzerine çok çeşitli araştırma ve öneriler yayınlanmış ve güncel sağlıklı beslenme önerileri oluşturulmuştur.

Bugün geçerli olan ana prensipler Birleşik Devletler Diyet Kılavuzu adı altında 2000 yılında sağlıklı yaşam için herkese yapılan önerilerdir:

• Sağlıklı bir kiloda kalmayı hedefleyin.
• Tahıllı yiyecekleri (özellikle kepekli ve bol tahıllı) tercih edin.
• Hergün farklı çeşitte meyve ve sebzeler tüketin.
• Doymuş yağ ve kolesterolden fakir ama toplam yağ oranı dengeli beslenmeye çalışın.
• Şeker tüketiminizi azaltacak şekilde tatlı ama şekersiz yiyecek ve içecekleri tercih edin.
• Yemeklerde daha az tuz kullanın.
• Alkol alıyorsanız, olabildiğince seyrek almaya çalışın.

Tip 2 Diyabette Sağlıklı Beslenme

Tip 2 Diyabet tedavisi için “özel tek bir diyabetik diyet“ yoktur. Beslenme önerileri tamamen size özel ve sizin için elde edilmek istenen diyabetik hedefler göz önüne alınarak planlanmalıdır. 

ŞEKER HASTALIĞINDA SAĞLIKLI BESLENMENİN HEDEFLERİ
1. Şeker hastalığınızın kontrolü amacıyla istenilen metabolik hedeflerin korunması
• Kan şekeri düzeylerinizin olabildiğince normal seviyelere yakın (normoglisemik) tutulması ile Tip 2 Diyabete bağlı sorunların önlenmesi yada tedavisine çalışılması,
• Kanda kötü kolesterolün düzeyinin artmasının engellenmesi ve damar tıkanıklığına bağlı inme, felç, kalp krizi ve ölümlerin azaltılmaya çalışılması,
• Kan basıncının normal seviyelerde tutulması ile yine inme, felç riski ve kalpte büyümeye bağlı kalp yetersizliğinin azaltılmaya çalışılması.

2. Tip 2 Diyabetin kronik komplikasyonlarının (uzun dönemli yol açtığı yandaş sorunların) önlenmesi yada tedavisi
• Tip 2 Diyabetin yol açtığı önemli hastalıkların beslenme yolu ile önlenmeye çalışılması
    - Obezite (tedavi gerektiren aşırı şişmanlık),
    - Hiperlipidemi (kötü kolesterol yüksekliği),
    - Kalp ve Damar Hastalıkları (Kalp krizi, inme, felç)
    - Hipertansiyon
    - Böbrek Yetersizliği

3. Sağlıklı yemeklerin seçimi ve fiziksel aktivite ile daha sağlıklı bir yaşamın desteklenmesi

4. Kişisel ihtiyaçların saptanması ve giderilmesi
• Hastaların istek ve arzuları ile hayat tarzları ve dünya görüşlerini de içine alan ve tedavi şekillerini hedeflerinden sapmadan bu kişisel farklılıklarla beraber oluşturan bir bakış açısı ortaya konulması.

Tedavinin rakamsal hedefleri özetlenir ise: 
 

 

Sağlıklı Beslenme ve Enerji Dengesi

Vücudumuzun normal çekilde çalışmasını sürdürebilmesi için enerji alması gerekir. Bu enerji için kayanaklar üç tanedir: karbonhidratlar (her türlü bitkisel ürünler), yağlar (bitkisel ve hayvansal kaynaklı) ve proteinler (et ve et ürünleri). Tip 2 Diyabet için olduğu kadar, sağlıklı bir yaşam için de bu üç kaynaktan alınan enerjinin kaliteli ve dengeli olması gerekmektedir. Tip 2 Diyabetli hastaların normal günlük kalori ihtiyaçları normal sağlıklı kişilerden farklı değildir. Ancak Tip 2 Diyabetli olan hastalarımızın büyük çoğunluğunda daha tanı konulduğu zamanda bile obezite (tedavi edilmesi gereken şişmanlık) mevcuttur. Diyabetik beslenmenin hedefi ilaç tedavisine destek olacak şekilde bu şişmanlığın daha istenilen düzeylere indirilmesi ve bu düzeylerde ömür boyu korunmasını sağlamaktır. Her ne kadar bu istenilen düzeyler asla “ideal“ kilo olmasa da, yine de hastaların büyük kısmı bu kilo kaybını elde etmeyi, büyük çoğunluğu da korumayı tam olarak başaramamaktadır. Kilo alıp vermeler ise diyabetin kontrolünü ve kan şekerinin düzenlenmesini bozmakta, sistemik hastalıkların ortaya çıkışını arttırmakta ve hızlandırmaktadır. 

KARBONHİDRATLAR
Tip 2 Diyabet beslenmesi alınan kalorinin kısmen azaltılması yanında esas olarak şekerin barsaklardan emilimini yavaşlatacak yada azaltacak kalitede yiyeceklerin tüketilmesini hedefler. Karbonhidaratlardan alınacak kaloriler çok değişkendir ve diyabetik hedeflere uygun olarak planlanmalıdır. Her ne kadar yoğun karbonhidrat içeren diyetler ile kan şekerinin daha iyi kontrol edildiğini gösteren yayınlar olsa da, genel kabuller tüketilen karbonhidratların en az niteliğinin arttırılması kadar, miktarının azaltılmasının da kan şekerinin kontrolünde önemli olduğu yönündedir. 

Karbonhidratlar ana enerji kaynağıdır. Ana karbonhidratlar şeker, nişasta ve posadır. Tip 2 Diyabet için uygun olan beslenmede alınan karbonhidrat miktarı günlük toplam alınan kalorinin % 40’ını aşmamalıdır. Tüketilen bu karbonhidratların glisemik indeksi (yani kan şekerini yükseltici etkisi) düşük olmalıdır. Bunlar sebze ve meyveler, tam tahıllı yada çok az işlem görmüş tahıllı ekmek türevleridir. İşlemden geçmiş

kepeğinden ayrılmış ve rafine edilmiş karbonhidratlarla (beyaz un ve nişasta) yapılan şekerlemeler, tatlılar, pastalar, kremalar ve benzerleri yiyecekler tüketilmemeli yada çok az tüketilmelidir. 

Posa
Posa sebze ve meyveler ile tahılların sindirilmeyen ve emilmeyen kısımlarını oluşturur. Posa barsaklardan emilmediğinden barsaklarda suyu da beraberinde tutar. Dışkı daha hacimli, sulu ve yumuşak hale gelir. Barsaklar daha hızlı çalışır. Posalı beslenen şeker hastaları çok daha sık ve rahat dışkılama yaparlar. Posanın Tip 2 Diyabet açısından faydası şekerin emilimini geciktirmesi yönüyle olur. Posalı beslenme Tip 2 Diyabetli hastada şeker dengeleyici hormon direncini azaltabilir ve kan şekerinin hızlı yükselmesini önleyebilir. Bu etkilerin olması için günde en az 50 gram kadar posa almanız gerekmektedir. Aşırı posalı besleniyorsanız ve oral antidiyabetik tedavi (yani şeker hapları) kullanıyorsanız, eğer gerekli ilaç ayarlamaları yapılmaz ise, glukozun barsaktan emiliminin gecikmesi nedeniyle kan şekeriniz aşırı düşebilir (hipoglisemi ortaya çıkabilir).

Posa miktarını arttırmak ve nişastadan uzak durmak için,
• Beyaz unla yapılan ekmekler yerine bol tahıllı, çavdarlı, kepekli ekmekler yemek,
• Pirinç yerine bulgur tercih etmek,
• Konsantre meyve suları ve tatlandırıcılı içecekler yerine taze meyve suları içmek, hatta posasıyla beraber alabilmek için bol meyve tüketmek,
• Günde 4-6 kez meyve ve sebze yemek,
• Her öğünde taze salata tüketmek, salatayı ana yemekten hatta çorbadan önce yemek,
• Haftada 3-4 kez kurubaklagilleri tüketmek. 

Sukroz
Şeker hastalığında sukroz kullanımının faydası tartışmalıdır. Bazı çalışmalarda sukroz ve nişasta arasında kan şekeri açısından hiçbir fark bulunmamıştır. Sukroz içeren diyetlerin hastaların diyete uyumunu arttırdığı bilinmektedir. Ancak aşırı sukroz hem diş problemleri ortaya çıkartabilmekte hem de hastalarda kilo alımlarına neden olabilmektedir. 

PROTEİN
Tip 2 Diyabet hastasının günlük protein ihtiyacı normal bir kimseden farklı değildir. Tip 2 Diyabet kontrol altında ise ve şeker dengeleyici hormon seviyeleri normal düzeylere yakın ise normal farklı bir protein desteğine gerek olmaz. Vücutta şeker dengeleyici hormon seviyesi azaldığında ise karaciğer proteinleri yıkarak şekere çevirmeye başlar. Bu hastalarda protein desteğini bir miktar arttırırız. Alınan proteinden zengin besinler kan şekerinde ani oynamalar yapmaz. Bunun neden bu şekilde olduğu konusu tam olarak net olmamakla birlikte, genelde protein kullanılarak karaciğerde üretilen şekerin hem üretiminin hem de kana salınımının çok yavaş olması ve vücudun bu hafif artmış kan şekerini zorlanmadan kontrol etmesi olduğu düşünülmektedir. Eğer diyabete bağlı böbrek hastalığı oluşmuşsa (diyabetik nefropati adını veriyoruz) bu durumdaki hastalarımızda bir miktar protein kısıtlaması yaparız. Fakat tamamen proteinden fakir bir diyet böbrek yetersizliğinde de yapılmaz. Çünkü yapılan birçok çalışma böbrek yetersizliğinin çok başında olan hastalarda bile tek başına protein kısıtlamasının böbreğin süzme kapasitesini arttırmadığını ve yetersizliğe gidişini azaltmadığını göstermiştir. 

Sonuç olarak Tip 2 Diyabetli hastalarımız için proteinli beslenme açısından aşikar bir böbrek yetersizliği yok ise hiçbir kısıtlama yoktur. 

YAĞLAR
şeker dengeleyici hormonin keşfinden önce diyabetli hastalara çok sıkı karbonhidrat kısıtlaması yapılıp, yağlı yemeleri teşvik edilmekteydi. Oysa şeker dengeleyici hormonden sonra hayat tamamen değişti. Artık diyabeti olan hastalar farklı etki süreli onlarca değişik şeker dengeleyici hormon çeşidi ile hayatlarının her anını ayarlayabilir hale geldiler. Bu rahatlık diyette ki yağ oranını azalttı ve karbonhidrat miktarını eskisine kıyaslanamayacak seviyelere çıkarttı. Bugün kısa etkili şeker dengeleyici hormon kullanan bir hasta ağır karbonhidratlı bir öğünden önce normalden daha fazla şeker dengeleyici hormon yaparak kan şekerini kontrol altında tutabilmektedir.

Diyette yağ kullanımının azaltılması beraberinde ateroskleroz (yani damar sertleşmesi) ve ateroskleroza bağlı kalp krizi, inme ve felç gibi yandaş sorunların da kısmen kontrolünü kolaylaştırdı. Ancak halen daha Tip 2 Diyabetli bir hastanın hiperlipidemi (kötü kolesterol yüksekliği) ve Koroner Arter Hastalığı (Kalp Damarında Tıkanıklıklara bağlı hastalıklar) riski normal insanlara göre iki ile dört kat artmıştır.

En sık lipid (yağ) bozuklukları Hipertrigliseridemi (Trigliserit yüksekliği) ve HDL (iyi huylu kolesterol) düzeylerinde azalmadır. Tip 2 Diyabetli hastaların LDL (kötü huylu kolesterol) düzeyleri aslında normal bireylerden farklı değildir. Ancak Tip 2 Diyabet hastalarındaki LDL parçacıkları daha küçük ve yoğun yada tıkız yapıda olmaktadır. Bu yoğun yapılaraından dolayı Kalp damarlarında tıkanıklık yapma riskleri kandaki LDL düzeyleri normal iken bile çok yüksektir.

Farklı kaynaklardan alınan farklı çeşitlerdeki yağların vücuda etkileri de farklı olmaktadır: • Tekli Doymamış Yağlar (monounsaturated): Oda ısısında sıvı olarak bulunan yağlardır. Zeytin, kanola, fındık, avakado yağları bu gruba girer. LDL seviyesini düşürür, HDL seviyesini destekler ve arttırır.

• Çoklu Doymamış Yağlar (polyunsaturated): Oda ısısında sıvı olarak bulunan yağlardır. Mısır, susam, soya fasulyesi, ayçiçek yağı bu gruba girer. Total Kolesterol ve LDL kolesterolü düşürür. Bu grubun bir üyesi olan omega-3 içeren yağlar Trigliserit ve VLDL kolesterolü düşürür. Omega-3 balık, keten tohumu, çeşitli sebze yağlarında bulunur.

• Doymuş Yağlar (unsaturated): Oda ısısında katı olarak bulunan yağlardır. Ana kaynakları hayvansal yağlardır. Tereyağı, et, domuz yağı, tam yağlı süt, peynir, kremalar, krem peynirler, tavuk derisi, kakao yağı, hindistan cevizi bu grupta sınıflandırılır. total kolesterol ve LDL kolesterol düzeylerini arttırırlar.

• Trans Yağlar (trans-fat): Oda ısısında yarı katı halde bulunurlar. Doymamış yağ asitleri kimyasal bir işlemle daha doymuş bir şekle sokulur. Yani aslında daha az zararlı olan bir yağ tipi bilerek daha zararlı bir hale getirilir. Bunun ticari bir amacı vardır. Bu şekilde elde edilen yağlarla yapılan yiyeceklerin raf ömrü uzar. Katı margarinler, salata sosları, nebati yağlar, hamur işleri bu yağlar ile yapılarak marketlerde satılan ürünlerdir. Trans yağlar HDL seviyesini düşürür, LDL seviyesini arttırır. Koroner arter hastalığı )kalp damarlarında tıkanıklığa bağlı kalp hastalıkları) riski arttırırlar. 
 

Nasıl Beslenmeliyiz?

• Kırmızı etten uzak durun. Özellikle balık, tavuk, hindi eti tercih edin. Bunlara ait salam, sucuk, sosis gibi işlemden geçmiş ve içindeki katkı maddelerinden emin olmadığınız hazır et ürünlerini tercih etmeyin.

• Tükettiğiniz etlerdeki yağlı kısımları asla yemeyin. Örneğin tavuğun derisi, balığın derisi gibi.

• Etli yemeklere fazladan yağ eklemeyin. Sebze ve etleri kendi öz yağları ve öz suları ile pişirin. Etleri pişirirken kurutmadan ve sulu kalmasına özen gösterin. Böylece içindeki besinsel özü tam olarak tüketmemiş olursunuz.

• Bütün yemeklerde zeytin yağı, ayçiçek yağı, fındık yada soya yağı gibi sıvı yağları kullanın. Tereyağı ve katı margarinlerden uzak durun.

• Karaciğer, beyin, yürek, taşlık gibi sakatat olarak adlandırdığımız et türlerini tüketmeyin. Bunlarda doymuş yağ oranı yüksektir ve kalp hastalığı riskinizi arttırırlar.

• Kızartma yerine fırında buğulama yada ızgara şeklinde pişirme yöntemlerini tercih edin.

• Gün içinde uzun süre aç kalmayın. Üç ana öğün ile üç kez de ara öğün olmak üzere en az 6 defa da ve sık aralıklarla mütevazi porsiyonlar yiyin. Bu hipoglisemi (kan şekerinde aşırı düşme) yada hiperglisemi (kan şekerinde yükselme) riskinizi azaltacaktır.
 

TİP 2 DİYABET ve ORUÇ (RAMAZAN AYINDA ŞEKER HASTALIĞI)

Ramazan ayı tüm müslümanlar için bir tefekkür ve arınma ayıdır. Bütün inanan müslümanlar bu mukaddes ayda dünyevi arzu ve isteklerden uzaklaşmak, yüce yaradana bir adım daha yaklaşmak için oruç tutarlar. Bu oruç esnasında müslümanlar hem yemekten hemde haram denilen başka isteklerden uzak durarak nefislerini terbiye eder ve ibadet ederler. İslamiyette ki bu oruç zamanı siz şeker hastaları için dikkatli olunduğu takdirde ve kurallara uyulduğu oranda faydalı olabilecek bir dönem olabilir. Oruçla birlikte kısmen diyet olarak adlandırabileceğimiz bir açlık dönemi yaşarız. Bu açlık fazla kilosu olan şeker hastalarının bir miktar kilo vermelerine yol açabilir. Ancak unutulmamalıdır ki Müslümanların tuttuğu oruç Hindular yada Musevilerin oruçlarından daha uzundur. Bu yüzden özellikle yaz aylarında oruç süreleri çok uzun olabilmekte ve sıvı kayıpları en üst düzeyde olmaktadır. 

Kimler Tıbben Oruç Tutmamalıdır?
• Ergenlik çağının altındaki çocuklar
• Yaşlılar
• Hastalar
• Gebeler
• Lohusalar
• Özellikle insulin kullanan Diyabet hastaları 
 

Oruç (Uzun Süreli Açlık) Vücudumuzu nasıl etkiler?)

Oruç için sahurda niyet ettikten 8 saat sonra tam olarak açlık başlar. Vücudunuz öncelikle karaciğerdeki şeker depolarını hızla enerji kaynağı olarak kullanır. Bu kan şekeri düzenlenmesi açısından olumlu bir adımdır. Daha sonra enerji kaynağı olarak yeni karbonhidrat alımı olmadığından depolanmış yağlar eritilerek yakılır. Bu fazla yağların da enerji kaynağı olarak kullanımı kan kolesterolünün düzene girmesine yardımcı olur. Fazla kilosu olan Tip 2 Diyabetli hastalar fazla kilolarından bir kısmını kaybederler. Bu orucun Tip 2 Diyabet açısından verdiği en önemli faydadır. Ancak bu fayda oruç yada oruç benzeri uzun açlıkların bir zayıflama yöntemi olarak kullanılmasının faydalı olduğu anlamına gelmez. 

Oruç esnasında kan şekeriniz tehlikeli olarak çok düşebilir. Özellikle şeker dengeleyici hormon kullanan hastalarda yada çoklu oral antidiyabetik ilaç alanlarda bu durum daha sık görülür. Hipoglisemi denilen kan şekeri düşüklüğü olduğunda terleme, halsizlik ve kafa karışıklığı gibi bulgular görülebilir. Kendinizde bu gibi bulgular görürseniz hemen şekerli bir yiyecek alın ve kan şekerinizi ölçün. 

Bu durumları önlemek için sahurda yiyeceğiniz yiyeceklerinizin şekerin yavaşça emilmesini sağlayacak şekilde ayarlanmasında fayda vardır. Bu şekilde oruç sırasında bile çok fazla açlık çekmezsiniz. Bunun için sahurda bulgur, yulaflı ekmek, havuc., taze bezelye, kurubaklagiller, elma, kuru kayısı ve yağsız yoğurt yada yağsız süt yiyebilirsiniz. Sıvı kaybının önlenmesi için bol miktarda su, süt ve sütlü ama kafeinsiz içecekler tüketin. Aynı şekilde iftar menüsünüde bu pratik bilgilere uygun hazırlatın. 

• Oruç tutmadan önce mutlaka diyabet uzmanınıza danışın.
• Glisemik indeksi düşük ve yavaş emilen gıdaları tercih edin.
• Bolca su için.
• Hareketsiz kalmayın.
• Hipoglisemi açısından en ufak şüphe duyduğunuzda hemen orucu bozun.
• Unutmayın bize emanet olan bedene iyi bakmak ve olabildiğince iyi iade etmek en büyük ibadettir.